RAMAZAN AYINDA ORUÇ
AÇAN KİMSEYE DAİR HÜKÜMLER
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Hastalık ya da yolculuk mazeretleri dolayısıyla Ramazan
ayında birkaç gün oruç tutmayan bir kimse, Zülhicce ayında ya da daha başka
aylarda, ne zaman isterse, -bir sonraki Ramazan gelmediği sürece- kaza eder. Bu
kazalarını ayrı ayrı da tutabilir, arka arkaya da tutabilir. Bunun sebebi ise
aziz ve celil Allah'ın: " O günler sayısınca diğer günlerde ... "
(Bakara, 185) buyurmuş olmasıdır. Diğer günler hakkında ise peş peşe
gelmelerinden söz etmemiştir.
[931] Nebi (s.a.v.)'ın
ashabından birisinden bize ulaştığına göre o, şöyle demiştir: Günlerin sayısını
tespit ettikten sonra, onları dilediğin şekilde tutabilirsin.
Dedi ki: Yemin kefareti
orucu ise, peş peşe tutulur. Allah en iyi bilendir.
Eğer Ramazan ayında oruç
tutmayan kimse, hastalanır yahut yolculuk yapar fakat sağlığına kavuşmayıp bir
sonraki Ramazan gelinceye kadar kazasını yapamazsa, onların kazasını yapar
kefaret de gerekmez. Eğer bir başka Ramazan gelinceye kadar oruç tutma imkanı
bulduğu halde ihmalkar davranırsa, gelen Ramazan'ın orucunu tutar, tutmadığı
günlerin kazasını yapar ve her bir gün için bir de bir müdd buğday kefaret
olarak verir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Gebe ve emzikli kadın, oruç tutabilme gücüne sahip olup
çocuklarına zarar geleceğinden korkmazlarsa, oruçlarını açmazlar. Şayet
çocuklarına zarar geleceğinden korkarlarsa, oruçlarını açar, her bir gün için
bir müdd hurma sadaka verir ve çocuklarının zarar görmeyeceklerinden emin
oldukları takdirde de oruçlarını tutarlar.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Eğer bu durumdaki kadınların oruç tutma güçleri olmazsa, bu
da hasta kimsenin durumu gibidir, oruçlarını açar ve kefaret söz konusu olmamak
üzere de kazasını yaparlar. Kefarette bulunmaları ise (başka bir sebepten
dolayıdır), hem bu husustaki rivayet sebebiyledir hem de kendi şahısları adına
oruçlarını açmış olmamalarından dolayıdır, çünkü onlar, kendilerinden başkası
için oruçlarını açmışlardır. İşte bu da kendileri ile kefarette bulunmaksızın
oruç açan hasta arasındaki farktır.
Oruç tutacak gücü
bulunmayan, kefaret de ödeyemeyen yaşlı ihtiyar ise, her bir gün için bir müdd
buğday tasadduk eder. Bu da Nebi (s.a.v.)'ın ashabından birilerinden gelen
haber ve haccedemeyip de başkası kendisi adına hacceden kişinin durumuna kıyas
iledir. Ayrıca böyle bir kişi adına başkasının yaptığı iş, kendisinin işi
değildir. Tıpkı kefaretin de kendi işi gibi olmaması gibi.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Yaşlı kimsenin oruç tutmayacağı durum ise, onun
katlanılamayan bir zorluk ile karşılaşması halidir. Hasta ve hamilenin durumu
da böyledir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Hasta kimsenin hastalığı, açıkça artacak olursa, ama bu
artış katlanılabilir ise, orucunu açmaz. Hamile kadın, çocuğunun zarar
göreceğinden korkarsa oruç açar. Emzikli kadının da orucu, sütüne açık bir
şekilde zarar verirse böyledir. Bu kabilden katlanılabilecek kadarı olursa,
kişi orucunu açmaz. Orucun genelolarak bütün hastalıkları arttırması ihtimal
dahilindedir, fakat bu artış katlanılabilir ve sütün az bir kısmı eksilmekle
birlikte bu da katlanılabilir bir eksilme olursa, (oruç açılmaz) fakat bu
oldukça ileri giderse (sütü zalırsa), o zaman oruçlarını açarlar.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Sanki bu açıklaması ile oruca güç yetmeyen kimsenin fidye
vermesi hükmünü tevil edip yorumluyor gibidir. Allah en iyi bilendir. Birisi
dese ki:
- Gücü yetmediği
takdirde, kişiden namaz farzı kalktığı halde oruç farzı neden kalkmıyor? (Ona)
şöyle denilir:
- Namazın farz oluşu hiç
bir halde asla düşmez, fakat böyle bir gücü nisbetinde ayakta, oturarak ya da
yatarak kılabilir. İşte bunun bir kısmı bir kısmından bedeldir. Namazın
dışındaki hiçbir şey namazın bedeli değildir, namaz da başka bir şeyin bedeli
olmaz. Oruçta ise, eksiksiz tutulmasından başka bir şey yerine geçmez. Oruç
tutacak olanın durumunun değişmesiyle, orucun mahiyeti de değişmez. Yolculuk ve
hastalık sebebiyle orucun vakti asıl vaktinden kaydırılır, çünkü bunda bir
eksiklik yoktur. Tıpkı namazın (bazı hallerde) bir kısmının kasır, bir kısmının
oturarak kılınması gibi. Bazen de kefarette yemek yedirmekten bedel olabilir,
bazen de yemek yedirmek orucun bedeli olabilir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Hastalanıp ölene kadar iyileşmeyen bir kimseye, kaza
yükümlülüğü yoktur. Kaza, ancak iyileştiği zaman sonra da bu hususta ihmalkar
davrandığı takdirde söz konusudur, ama kaza etmekte ihmalkar davranıp ölen bir
kimsenin adına da her bir gün için bir yoksula bir müdd buğday verilir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bir yıloruç tutmayı adayan bir kimse, o süreyi oruç tutar
ama tutması yasak olan günlerde oruç tutmaz. Bunlar da Ramazan bayramı ve
Kurban bayramı birinci günü ile Mina günleridir, bu günlerin de kazasını yapar.
Filan kişinin geleceği
gün oruç tutacağını adayan bir kimse, o gün oruç tutar. Eğer o fılan kişi
geldiğinde günün bir kısmı geçmiş yahut da oruç tutulmaması gereken bir gün
ise, kazasını yapar. Gece gelecek olursa, bir sonraki günü adadığı günün orucu
niyetiyle oruç tutmasını daha çok severim (müstehab). Fakat bunu yapmazsa,
vacip olduğu görüşünde değilim.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Cuma günü oruç tutmayı adayan bir kimse, eğer Ramazan
bayramı birinci gününe denk gelirse, oruç tutmayıp kazasını yapar. Ramazan
bayramı birinci gününün bizzat kendisini oruçlu geçirmeyi niyet etmişse, onu ne
tutar ne kazasını yapar, çünkü o gün oruç tutamaz. Aynı şekilde bir kadın, ay
hali günlerinde oruç tutmayı adayacak olursa, o orucu da tutmaz kazasım da
yapmaz, çünkü o günlerde oruç tutma imkam yoktur.
Er-Rebi' dedi ki: Şafii
(Allah'ın rahmeti ona olsun) bir seferinde şöyle demiştir: Bir kimse, filan
kişinin geldiği gün oruç tutacağım adasa ve o gün bir bayram gününe denk gelse,
ona bir şey düşmez. Yine bir kimse, filan kişinin geleceği gün oruç tutmayı
adasa, günün bir kısmında gelirse yine ona bir şey düşmez.
Sonraki için tıkla: